Emrah Adak

Emrah ADAK

Türkçe Öğretmeni

Bir meslektaşımın böylesine büyük bir projeyi üstlenmesi ve başarıyla tamamlaması gurur vericiydi. Her şey o kadar düzenli ve planlıydı ki sekiz gün boyunca kayda değer hiçbir aksaklıkla karşılaşmadık.

Teknolojinin bir tehdit olarak algılanmaya başlandığı; kimilerine göre dost kimilerine göre düşman olarak medya üzerine eğitim almak için yola çıktık. Yağmurun ve yeşilin şehri Rize’den, güneşin ve bozkırın şehri Konya’ya geldim. Şehir tüm sıcaklığıyla, “Hoş geldin” dedi. Bu sıcak karşılamaya gülümsedim. Yaklaşık elli şehirden gelecek yüze yakın katılımcının konaklayacağı oteli bulmaları için ipucu olarak verilen yerin adı: Sille Kavşağı’ydı.

Sille Kavşağı’nı geçtikten sonra konaklayacağımız ve ilk etap çalışmalarının gerçekleşeceği otelimize geçtik. Kapıda bizleri genç, samimi ve heyecanlı bir ekip karşıladı. Yüzlerinde biraz telaş ve biraz da heyecan vardı. Dile getirmeseler de o ışıl ışıl gözler, “Acaba bu işi becerebilecek miyiz? ” diyordu. Katılımcılar için artık ders zili çalmıştı. “Dijital Çağın Okuryazar Bireyleri Projesi” başlamıştı.

İlk gün değerli hocalardan ve Proje Koordinatörü Hüseyin Sayın’dan çok değerli bilgiler aldık. Dolu dolu ve yorucu bir ilk gün geçirdik diyebiliriz.  Aslında gün bize çok yakın olan ama tam olarak bilgi sahibi olmadığımız konularla ilgili bilgiler aldık. “Medya ve Etik, Blog Yazarlığı, Yanlış Haberler”  üzerine bilgiler aldık ve atölye çalışmalarına katıldık.

Yorucu geçen ilk günden sonra ikinci gün daha renkli dakikalara sahne oldu. Önce “ Medya Okuryazarlığının Propagandasını Yapıyoruz” etkinliğiyle bize verilen tişörtleri boyadık. Daha sonra bir radyo programı nasıl yapılır, nelere dikkat edilir onu öğrendik. Bu çalışmaları ertesi gün “Çizgi Film Yapıyorum ve Dijital Efektlerle Medyada Yazıyorum” etkinlikleri izledi. Konya’dan ayrılıp Ankara geçmemize bir gün vardı ve akşam olmuştu. Önceki akşam sema gösterisi için geldiğimiz şehir merkezine bu sefer Mevlana ziyareti için gelmiştik. Boyadığımız ve sosyal mesaj veren tişörtlerimizle artık Mevlana’nın huzurundaydık. Maneviyat ve teknoloji hiç bu kadar yan yana olmamıştı. Ertesi gün ise çalışmalar bitmiş Akyokuş’ta belediyeye ait bir tesisteydik. Konya Büyükşehir Belediyesi proje katılımcıları ve akademisyenler onuruna yemek vermişti. Harika bir şekilde ağırlandık. Hem yemekler hem de manzara harikaydı. Güzel geçen günün sonunda gözlerimizi Konya’daki son gün için kapadık.

Son günümüzdeki etkinliklerin sonunda herkes projenin ikinci etabı için tren garına geldi. İstikamet Ankara’ydı ve herkes hızlı trenin gelmesini bekliyordu. İki saat süren neşeli bir yolculuktan sonra Ankara’daydık. Katılımcılar birbirleriyle yıllardır arkadaş gibiydi. Abartmış gibi olacak ama Ankara’ya gelişte bir aile havası vardı. Kimi arkadaşının valizini taşımasına yardımcı oluyor, kimi esprileriyle yorgun yüzleri gülümsetiyor kimi de aldığı Ankara simidini arkadaşıyla paylaşıyordu.

Ankarada’ki etkinlikler çok daha ilgi çekiciydi. Yerinden yetkili kişilerden direk bilgi almak herkesin hoşuna gitmişti. Anadolu Ajansından Medya’da algı üzerine bilgiler aldık. İnternet güvenliği ile ilgili Bilişim Teknoloji Kurum’undaydık. Herkesin yüzünde asalında bize çok yakın olup ulaşması zor kurumlara buluşmanın sevinci vardı.  Hayatımızın bir parçası olan bu kurumlar bizi gerçekten çok iyi ağırladı. Kafamızdaki soru işaretlerinin birçoğunu samimiyetle gidermeye çalıştı.

Bir başka durağımız ise TRT’ydi. TRT’ye ait olan müzeyi keyifle gezdik. Şüphesiz herkesin uğraması gereken bir nokta olarak aklımda kaldı. Sabırla bize bütün birimleri anlatan bir yetkiliyi ve paha biçilemez tarihi eserler… Tarihe kısa bir yolculuk yaptık diyebilirim. Neler görmedik ki. İlk kameradan tutun da Atatürk’ün Onuncu Yıl Nutku’nu okuduğu mikrofana dek birçok tarihi eseri görme fırsatı bulduk. Ülkemizde bir nesil bu stüdyolardan ve mikrofonlardan gelecek sesi heyecanla beklemiş, hayaller kurmuş, şarkılar dinlemiş ve ajanstan haberler almıştı. Tek kelimeyle harika bir müze deneyimi geçirdik.

Ankara’daki son günümüzden önce bir başka durağımız ise TRT Arı Stüdyolarıydı. Canlı yayını canlı olarak izleyecektir. Türk Halk Müziği Konseri için seyircilerin bulunduğu kısımdaydık. Canlı yayın deneyimini seyirci olarak bile yaşamak heyecan vericiydi. Kameralar, ışıklar, stüdyo şefi, yönetmen ve perde arkasında görevli onlarca kişi. Müthiş bir disiplin, müthiş bir armoni. Evde oturan sayın seyirciler, lütfen küçük kusurları görmezden gelin çünkü yapılan iş gerçekten saygıya değer. 1 saatlik program için neredeyse 50 kişi seferber olmuştu. Ve biz heyecanla kameraların bizi çekmesini bekliyorduk. Canlı yayında ailelerimize el sallayacak, hasret giderecektik. Kızım Nazen Didar ve eşim Bağdat, programı izlemesine rağmen beni görememiş. Sağlık olsun bir dahaki sefere görürler. Ne de olsa televizyon dünyasına adım attık.

Son gün gelip çatmıştı. Dolu dolu geçen yedi günün sonunda dostlara sarılıp ayrılmayı beklerken önümüzde kâğıt ve kalem bulduk. Böylesine disiplinli ve başarılı bir projenin sonunda bir değerlendirmeye tabi olmamamız beklenemezdi. Gayet ciddi bir değerlendirme sınavından sonra kapanış törenini için büyük salona geçtik. Protokol konuşmalarını yaptı ve katılımcılara belgeleri takdim edildi. Salonun duvarlarında onlarca defa alkış sesleri yankılandı ama en güçlüsü Proje Koordinatörü Hüseyin Sayın içindi. Bir meslektaşımın böylesine büyük bir projeyi üstlenmesi ve başarıyla tamamlaması gurur vericiydi. Her şey o kadar düzenli ve planlıydı ki sekiz gün boyunca kayda değer hiçbir aksaklıkla karşılaşmadık. “ Peki hiç mi olumsuz bir şey olmadı dediğinizi duyar gibiyim.” İnanın ki yemeklerin tavuk ağırlıklı olması dışında hiçbir olumsuz bir şey yaşamadık. Tabii buna olumsuz bir durum denilirse.

Ve ayrılık vakti gelmişti. Her ayrılık erkendi. Yeni dostlara, birbirinden değerli akademisyenlere ve birbirinden değerli proje ekip üyelerine veda vakti gelmişti. Yazımın başında demiştim ya buluşma noktamız Sille Kavşağı’ydı. Sille Kavşağı bu sefer araçları değil gönülleri birleştirdi. Birbirinden değerli bilgileri zihinlerle buluşturdu. Siz siz olun bundan sonra kavşak deyip geçmeyin. Hele ki Sille Kavşağı…