İlhan Öztürk

İlhan ÖZTÜRK

Türkçe Öğretmeni (Okul Müdürü)

Bir şeyler yapmak isteyen, sıcacık 106 yeni insan tanımak, dolu dolu 9 günlük eğitim, 49 yaşında yaşanmış ilkler. TRT, Anadolu Ajansı ve BTK etkinlikleri… Alanında kendini geliştirmiş; Doktor, Doçent ve hatta Profesör unvanı almış akademisyenlerden bir şeyler öğrenmek… Değer mi? Değer…

DEĞER Mİ?

On iki saatlik bir yolculuk sonrasında elimde valizimle sabahın erken saatlerinde Konya garına indim. Ortalıkta pek kimse yok. İlk defa trenle şehirlerarası yolculuk yapmıştım, hem de otobüsten 3 saat fazla sürmüştü yolculuk. Üç saat fazla yolculuğa değer miydi, diye düşündüm. Otobüsten rahattı, ilk idi, değişikti, kısacası hoşuma gitti.

Programın yapılacağı otele Anıt Meydanı’ndan gidilecekti, bilmiyordum. Sordum, tarif ettiler. Ağır ağır giderken bir taraftan zorlu bir izin sürecinden geçtiğimi, yıllık izin kullanmak zorunda kaldığımı, yol masraflarını, kesilen ek ders ücretimi düşünüyordum. Hatta izin yazımın onayı bir gün önce çıkmıştı, o da zorla… Proje yürütücüsü Hüseyin Bey arayıp kesin gelecek misiniz, diye soruyor, evet diyorum ama izin…

Bunlarla uğraşırken İstanbul da çıkan son dakika semineri beni tercih yapmaya zorlamıştı. Konya demiştim. Daha yolda iken bir mesaj daha, eğitici olarak iki seminer görevi vermişler. Aslında bu uzun zamandır beklediğim bir fırsattı, acaba dedim. Bu kadar engel benim Konya ya gitmemi istemiyordu, ben ısrar ediyordum. Sonra düşündüm Değer mi? Bu düşünceler içerisinde iken otele varmışım. Etrafa bakımdım kimsecikler yok. İzin onayını en son ben göndermiştim ama otele ilk ulaşan ben…

Çay kahve faslından sonra Türkiye’nin değişik illerinden sıcacık, güler yüzlü ve heyecanlı öğretmenler gelmeye başladı. Galiba en yaşlısı benim. İlk gelen, ilk görev yerimden yani Kahramanmaraş’tan Nazan Hanım. Biraz hasbıhal, biraz memleket havası derken bir memleket havası da Seyfettin Hoca’mla Kastamonu’dan geldi. Tatlı üstüne kaymak…

Giriş işlemleri, kayıt vesaire derken elimizde yoğun bir programla eğitimlere başlıyorduk. Klasik bir açılış toplantısı ile başladı. Vali gelecekmiş, yardımcısını göndermiş, Proje koordinatörü Hüseyin SAYIN, ardından İl Millî Eğitim Müdürü konuştu. Hoş geldiniz, beş gittiniz. Zannederim bu da diğerleri gibi olacaktı. Boşuna mı o kadar sıkıntı, o kadar masraf, o kadar mücadele. Acaba yanlış mı yaptım? Biraz kendime kızdım. Ama yapacak bir şey yok geldik, her şeye rağmen bu seminer bitecek. Değer mi, bilmem…

Farkında olmadan ekibe ısınmıştık. 08.00-17.00 arası aralarda 10 dakikalık çay kahve molası ile yoğun bir eğitim temposu ile zamanın nasıl geçtiği anlaşılmıyordu. Yönetmen olup kısa film çekip, logo tasarlayıp çizgi film hazırladık. Hatta elimizde keçeli boya kalemleri ile sosyal mesajlar vermek için tişört sloganları hazırladık. Düşünsenize bu tişörtlerle Konya sokaklarında gezecekmişiz. Güldüm. 49 yaşında ben ve bu tişört.

Çalışma grupları içerisinde biz dördüncü grupta yer aldık. Farklıydık farkımız olmalıydı. Arkadaşımız Bora, grubun ismi “FourRoom” olsun diye ortaya fikir attı. Hepimize hoş gelen bu sözcük grubunuzun adı oldu. Daha sonra kurumsallaşan grubumuz, kapanış töreninde plaket bile verecekti.

Bir ara haberci olduk. Gazete, radyo ve televizyon haberleri hazırladık. Aslında çok da kolay değilmiş. Arada yaptığımız sohbette eğitmenlerimizden Prof. Dr. Nezih ORHON hocamla aynı dönemlerde “İmrahor” deresinde birbirimizi tanımadan yüzerek vakit geçirdiğimizi öğrendim. Biraz nostalji, biraz çocukluğa özlem…

Haber, film, afiş, sunum, ders derken beş gün su gibi akıp gitmiş, biz de medya okuryazarı olma yoluna girmiştik. Haydi, Ankara’ya dediler. Ama olmaz ki daha Konya’yı gezecektik! Akşam beşten sonra bir gün Mevlana Müzesi, bir gün Sema töreni, bir de akşam yemeği. Diğer seminerler böyle olmuyordu. Böyle sitem ettiğime göre iyi gidiyordu. Düşündüm, güldüm: Değdi mi ne?..

Hızlı tren ile Ankara’ya indiğimizde gece 23.00’ü çoktan geçmişti. Akşama kadar dersten sonra hızlı tren yolculuğu… Sonrasında derin bir uyku… Sabah erken saatlerde BilgiTeknolojileri ve İletişim Kurumuna (BTK) gidilecek. Sıkıcı gibi görünüyor değil mi? Değil elbet.

BTK Ankara’daki ilk durağımız idi. Sonrasında uzun uzun değerlendirmeler yaptığımız Dr. Şahin BAYZAN hocamızın ince mesajlarını aldıkça bazı şeyleri bu zamana kadar nasıl fark etmediğimizi düşündüm.

Anadolu Ajansı ziyaretimiz farklı geçti. Kafamızdaki sorular, yaşananlar, haberler vs. vs. kimileri cevap buldu kimileri muallakta kaldı. Ama habercilik zordu. Güzel olanı, profesyonel bir foto muhabiri olan Fırat YURDAKUL’un ödüllü fotoğraflarını, hikâyelerini ile bizimle paylaşmasıydı. Bu gün fotoğraflarla savaş meydanlarına, felaket alanlarına ve kitle eylemlerine gittik, geldik.

TRT, ah TRT… Hani derler ya tarih, film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Öyle hazırlamışlar TRT Müzesini. Kameranın önü, arkası; haber, radyo stüdyoları farklı bir deneyim yaşattı bizlere. Türk Halk Müziği konserini TRT Arı Stüdyosu’ndan canlı olarak izlemek, hem de canlı yayınla…

Kapanış töreninden sonra Ankara’ya gelip de Ata’yı ziyaret etmeden gitmek olmaz dedik. Birlikte Anıtkabir’i ziyaret ederek muhteşem bir final yaptık.

Ankara’dan İzmir’e 15 saatlik tren yolculuğu, ama yatarak, yataklı vagonda. 12 saat uyumuşum. Bedenim yorulmuş ama ruhum?.. Yolda aldığım sürpriz bir haber; İzmir’de toplantı var. Trenden iner inmez elde valizle toplantıya öğleden sonra doğru okula. İşler birikmiş. Sonra gelen dedikodular…

– Adamın emekliliği gelmiş ne seminerine gitmiş?

– Adam seminere mi gitti tatile mi?

– Manyak bu adam yıllık izin ile seminere mi gidilir.

– ….

Değer mi?

Sahi değer mi? Arkama yaslandım, düşündüm. Bir şeyler yapmak isteyen, sıcacık 106 yeni insan tanımak, dolu dolu 9 günlük eğitim, 49 yaşında yaşanmış ilkler. Alanında kendini geliştirmiş; Doktor, Doçent ve hatta Profesör unvanı almış akademisyenlerden bir şeyler öğrenmek. Ve proje yürütücüsü Hüseyin SAYIN, bu süreçte ümidini kesmeden son güne kadar beni bekleyip, kabul ettin ya…

Değer be, değer. Yine olsa yine yaparım.